"Tibet'in
önde gelen tüm soylularının evlerinde, kendi bölgelerindeki yoksullara
ayrılmış bir erzak stoğu bulunurdu. Tibet'te birkaç cezaevi vardı ve tutuklular
sokaklarda dolaşıp, sağdan soldan yemek dilenerek doyururlardı karınlarını.
Suçlular
Tibet'te hor görülmezler, aşağı sınıftan biri olarak da bakılmaz onlara.
Biz gerçekten aranıldığında, hepimizin şu ya da bu biçimde suçlu çıkabileceğimizi
biliyor ve bu nedenle bu talihsiz insanlara anlayışla davranıyorduk."
"Benim ülkemde,
bir çocuğun mensup olduğu sınıf ne kadar yüksekse, eğitimi de o denli sert
ve acımasız olur. Gelecekte nasıl olsa bir rahatlık umudu olmayan yoksul
bir çocuğa şefkat ve özen gösterilebilirdi. İleride kendisine ait olacak
olan zenginliklere ve rahata sahip yukarı sınıftan bir çocuğa ise öylesine
haşin davranılmalıydı ki, tüm zorlukları ve diğer insanlara karşı saygılı
olmayı öğrenebilsin."
"Tibet'te
ya da en azından Lhasa'nın bulunduğu Linghor Eyaleti'nde, en ilgi çeken
oyun uçurtma uçurmaktı. Hatta ulusal spor bile denebilirdi buna. Ama ancak
belirli zamanlarda, yılın belirli mevsimlerinde oynayabilirdik bu oyunu.
Çok eskiden, dağda uçurtma uçurulduğu zaman ortalığı seller götürecek kadar
çok yağmur yağdığını fark etmişler ve Yağmur Tanrıları'nın bu oyuna öfkelendiklerini
düşünmüşler; bu yüzden yalnızca Tibet'in kurak mevsimi olan sonbaharda
uçurtma uçurulmasına izin veriliyordu."
"Tibet'te
herhangi bir konuda karar verileceği zaman astrolojiye başvurulur. Bir
sığırın satın alınıp alınmamasından, bir kimsenin mesleğinin ne olacağına
dek her şey astrolojiden sorulur."
"Tibet'teki
haberciler yazılı mesaj taşırlar, ancak yazılandan oldukça değişik bir
de sözlü mesaj iletirler. Çok eski günlerde, haydutlar habercilerin yollarını
keserler ve bu yazılı mesajlara göre davranarak evlere saldırırlarmış.
Bu yüzden hırsızları yanıltıp, yakalanabilecekleri bir yere getirtmek için
yazılı mesajları yanlış yazmak bir gelenek haline gelmiş. Bu birbirine
uymayan yazılı ve sözlü mesaj geleneği çok eskilerden kalmaydı. Şimdi bile
bu iki mesaj kimi zaman birbirinden farklı olabilir, fakat daima sözlü
ifade doğru olarak kabul edilir."
"Tsampa Tibetliler'in
ana yiyeceğidir. Kimileri yaşamları boyunca ilk yemekten son yemeğe dek
tsampa yiyip, çay içerek yaşarlar. Tsampa, altın sarısı renginde, ince
ince kıtırlaşıncaya kadar kavrulan arpadan yapılır. Arpa taneleri daha
sonra un haline gelinceye dek ufalanır ve tekrar kavrulurlar. Sonra bu
un bir kaseye boşaltılıp, üzerine sıcak tereyağlı çay dökülür. Bu karışım
hamur kıvamına gelene dek yoğurulur. Tat vermesi için, içine tuz ve sığır
tereyağı katılır. Ortaya çıkan şeyden, yani tsampadan kalın parçalar kesilip
çörek yapılabilir. Tsampa basit bir yiyecek olmasına karşın, aslında çok
yüksek yerlerde ve her türlü zor koşullarda insana dayanma gücü veren çok
özlü ve besleyici bir yiyecektir."
"Tibet'te
aşçılar erkektir; kadınlar tsampayı karıştırmak ya da tam kıvamını bulmakta
erkekler kadar usta değillerdir. Kadınlar ondan bundan birer kaşık alıp,
pat diye birbirine karıştırır ve herhalde tam kararındadır diyerek tuzunu
biberini katarlar. Erkekler ise çok daha dikkatli, özenli ve bu yüzden
de daha iyi aşçıdırlar."
"Tibetli
hayvanlar ne uysallaştırılmış birer ev hayvanı, ne de birer köledir, aksine
yararlı amaçlara hizmet eden varlıklardır. İnsanlar nasıl bazı haklara
sahiplerse, onlar da bazı haklara sahiptirler. Budist inancına göre tüm
hayvanların, aslında tüm varlıkların birer ruhu vardır ve her seferinde,
bir öncekinden daha yüksek bir biçimde bedenlenerek tekrar tekrar dünyaya
gelirler."
|