AnaSayfa
Gelenek&İnanç#2
Tibet
Bütünlüğe eriş sandığımız tekillikten
Belki de esarettir görkemli yalnızlığa!..
Önder

< Gelenek & İnanç#2 >

Tibet'i tanımak, onun gelenek ve inanç yapısını kavramakla olur. Gelin, yüzyıllardır dikkatle korunan ve yaşanan bu özü bir Tibetli'nin, T. Lobsang Rampa'nın ağzından dinleyelim. Önceki sayfaya dönmek için kuşu yoldaş bilin.
 

"Bizim inançlarımıza göre, bir insan ya da hayvanın hayatını kurtaran kişi büyük bir sevap kazanır ve bu da halk arasında büyük bir itibar sağlardı ona."

"Rahipler genel olarak kırmızı elbiseler giyerler; yünlü kumaşın boyama yöntemleri her yerde değiştiğinden, kırmızının çeşitli tonlarına rastlamak olasıdır. Kestane renginden kiremit kırmızısına dek hepsi 'kırmızı' sayılır. Sadece Potala'da görevli kimi resmi rahipler, kırmızı üzerine altın sarısı, kolsuz yelek giyerler. Altın sarısı, Tibet'te kutsal renk olarak kabul edilir; çünkü altın parlaklığını yitirmediği için her zaman temiz ve katıksızdır. Bu renk aynı zamanda Dalay Lama'nın resmi rengidir. Sadece Dalay Lama'ya özel olarak eşlik eden bazı rahiplere ya da yüksek lamalara, kırmızı elbiselerin üzerine altın renginde yelek giyme izni verilir."

"Biz Tibet'te sandalye kullanmayız, bunun yerine, iki metrekare büyüklüğünde, yirmi santimetre kalınlığında olan minderlerin üzerine bağdaş kurup otururuz. Aynı minderler, birkaç tanesi yan yana getirilerek yatmak için de kullanılır. Bize kalırsa bunlar sandalye ya da somyalı yataklardan çok daha rahattırlar."

"Tibet'te bir çocuk rahiplik devresine girmişse, tek bir tutam hariç, kafasındaki tüm saçlar kazıtılır. Eski ismi bir kenara atılıp, kendisine yeni bir 'rahip ismi' verildiği zaman bu tutam da kazıtılır."

"Biz tek düşmanımızın, tanımadığımız, bilmediğimiz insan olduğuna inanırız. 'Bir insanla birlikte yürüyün, onunla konuşun ki o sizin için bir yabancı olmaktan çıksın' der bir atasözü. Tibet'te her yıl belirli bir günde, yetki sahibi herkes yetkisini bir yana bırakır ve o gün o kişinin emri altındaki herhangi bir kişi, neler düşündüğünü açıkça söyleyebilir. Eğer bir reis o yıl boyunca çok insafsız davranmışsa, bu kendisine açıkça söylenir ve eğer bu eleştiri haklıysa, hiç kimse eleştiriyi yapan bu küçük memura bir kötülük yapamaz. Bu oldukça iyi işleyen bir sistemdir ve kötü amaçlarla kullanıldığı çok enderdir. Bu sistem güçlü olana karşı bir çeşit hak sağlar ve alt sınıftan olanlara her şeye karşın yine de söz hakkına sahip olduklarını hissettirir."

"Yüzyıllar boyunca, belleğin eğitilmesiyle ilgili bir yöntem geliştirilmişti. İçinde binlerce, on binlerce çekmecenin sıra sıra dizildiği bir odada bulunduğumuzu düşünürdük. Her bir çekmece kolayca görünebilecek biçimde etiketlenmişti ve her bir etiketin üzerindeki yazı da bizim bulunduğumuz yerden rahatlıkla okunabiliyordu. Bizden, anlatılan her konuyu bunun içine koymamız istenirdi. Bunu, sanki olayı gerçekten yaşıyormuşuz gibi gayet açık bir biçimde görmemiz, 'odayı' ve çekmecenin bulunduğu yeri kafamızda canlandırmamız gerekiyordu. Bir parça deneyimle, kafamızın içindeki odaya girmek, doğru çekmeceyi açmak ve istenilen konuyu, onunla ilgili olan tüm konularla birlikte çekip ayırmak şaşılacak derecede kolay geliyordu bize."

"Bizim dinimiz, Budizm'in bir şeklidir, fakat bunun karşılığını tam olarak verebilecek bir sçzcük yok. Bizim inançlarımıza 'din', bizimle aynı inancı paylaşanlara da 'içerideki kimse' diyoruz. Bizimkinden farklı inançları olanları da 'yabancılar' diye adlandırıyoruz. Şu anda Batı'da bilinen ve bizim dinimizi en yakın olarak tanımlayabilecek sözcük Lamaizm'dir. Lamaizm bir noktada Budizm'den ayrılır, şöyle ki bizim dinimiz gelecek için bir inanç, bir umut besleyen bir dindir. Budizm ise bize göre daha negatif olup, bir umutsuzluk dinidir. Biz, her şeyi görebilen bir Tanrı'nın her yerde, herkesi gözetlediğine ve himaye ettiğine de kesinlikle inanmayız."

"Biz Tibetliler, dünya insanının evrenin en gelişmiş ve en soylu varlığı olduğu görüşünü asla kabullenmedik. Başka yerlerde çok daha yüksek yaşam biçimleri bulunduğuna ve üstelik bunların atom bombası kullanmadıklarına da inanıyoruz. Ben Tibet'te, gökyüzünde dolaşan garip gemilerden söz eden kayıtlar gördüm. Çoğu kişi bunları 'Tanrıların Arabaları' diye adlandırmıştır."

"Astrolojiye inanıyoruz. Bize göre astrolojik etkiler, bunları yeryüzüne yansıtan cismin özelliğine göre değişen ya da renk kazanan kozmik ışınlardan başka bir şey değildir. Elinde bir kamerası ve beyaz ışığı olan herhangi bir kişinin, herhangi bir cismin resmini çekebileceğini herkes bilir. Kamera merceklerinin üzerine çeşitli filtreler yerleştirilerek, çekilen bir fotoğrafın üzerinde bazı özel değişiklikler yapılabildiğini de biliyoruz. Çok sayıdaki örnek arasından üçünü, ortokromatik, pankromatik ve kızılötesini sayabiliriz. İnsanlar da, aynı bu şekilde kendi kimyasal ya da elektriksel kişiliklerinin üzerine vuran bir kozmik yayılmanın etkisi altında kalırlar."

"Biz Tibetliler, insanlık şu anda içinde bulunduğu gerileme devrine girmeden önce, herkesin astral seyahat edebilme, üstün görme gücüyle madde ötesi şeyleri görebilme, telepati ve levitasyon ile havaya yükselebilme yeteneklerine sahip bulunduğuna inanıyoruz. Söylentilere göre, bu gerileme devrinin nedeni, insanların bu gizli güçleri kötüye kullanmış -onları bir bütün olarak insanlığın gelişimi yerine, kendi çıkarları için kullanmış- olmalarıdır. En eski çağlarda, insanlar telepati yoluyla birbirleriyle konuşabilirlerdi. Belli bir bölgede yaşayan aşiretler, yalnızca kendilerine özgü bir sesli dille konuşurlardı. Telepatik konuşma ise düşünce gücüyle yapıldığından, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Telepati kötüye kullanıldığı için gücünü yitirdiğinde, büyük bir kargaşalık aldı dünyayı."
 

Gelenek&İnanç#2
Tibet
AnaSayfa