"Bizim inançlarımıza
göre, bir insan ya da hayvanın hayatını kurtaran kişi büyük bir sevap kazanır
ve bu da halk arasında büyük bir itibar sağlardı ona."
"Rahipler
genel olarak kırmızı elbiseler giyerler; yünlü kumaşın boyama yöntemleri
her yerde değiştiğinden, kırmızının çeşitli tonlarına rastlamak olasıdır.
Kestane renginden kiremit kırmızısına dek hepsi 'kırmızı' sayılır. Sadece
Potala'da görevli kimi resmi rahipler, kırmızı üzerine altın sarısı, kolsuz
yelek giyerler. Altın sarısı, Tibet'te kutsal renk olarak kabul edilir;
çünkü altın parlaklığını yitirmediği için her zaman temiz ve katıksızdır.
Bu renk aynı zamanda Dalay Lama'nın resmi rengidir. Sadece Dalay Lama'ya
özel olarak eşlik eden bazı rahiplere ya da yüksek lamalara, kırmızı elbiselerin
üzerine altın renginde yelek giyme izni verilir."
"Biz Tibet'te
sandalye kullanmayız, bunun yerine, iki metrekare büyüklüğünde, yirmi santimetre
kalınlığında olan minderlerin üzerine bağdaş kurup otururuz. Aynı minderler,
birkaç tanesi yan yana getirilerek yatmak için de kullanılır. Bize kalırsa
bunlar sandalye ya da somyalı yataklardan çok daha rahattırlar."
"Tibet'te
bir çocuk rahiplik devresine girmişse, tek bir tutam hariç, kafasındaki
tüm saçlar kazıtılır. Eski ismi bir kenara atılıp, kendisine yeni bir 'rahip
ismi' verildiği zaman bu tutam da kazıtılır."
"Biz tek
düşmanımızın, tanımadığımız, bilmediğimiz insan olduğuna inanırız. 'Bir
insanla birlikte yürüyün, onunla konuşun ki o sizin için bir yabancı olmaktan
çıksın' der bir atasözü. Tibet'te her yıl belirli bir günde, yetki sahibi
herkes yetkisini bir yana bırakır ve o gün o kişinin emri altındaki herhangi
bir kişi, neler düşündüğünü açıkça söyleyebilir. Eğer bir reis o yıl boyunca
çok insafsız davranmışsa, bu kendisine açıkça söylenir ve eğer bu eleştiri
haklıysa, hiç kimse eleştiriyi yapan bu küçük memura bir kötülük yapamaz.
Bu oldukça iyi işleyen bir sistemdir ve kötü amaçlarla kullanıldığı çok
enderdir. Bu sistem güçlü olana karşı bir çeşit hak sağlar ve alt sınıftan
olanlara her şeye karşın yine de söz hakkına sahip olduklarını hissettirir."
"Yüzyıllar
boyunca, belleğin eğitilmesiyle ilgili bir yöntem geliştirilmişti. İçinde
binlerce, on binlerce çekmecenin sıra sıra dizildiği bir odada bulunduğumuzu
düşünürdük. Her bir çekmece kolayca görünebilecek biçimde etiketlenmişti
ve her bir etiketin üzerindeki yazı da bizim bulunduğumuz yerden rahatlıkla
okunabiliyordu. Bizden, anlatılan her konuyu bunun içine koymamız istenirdi.
Bunu, sanki olayı gerçekten yaşıyormuşuz gibi gayet açık bir biçimde görmemiz,
'odayı' ve çekmecenin bulunduğu yeri kafamızda canlandırmamız gerekiyordu.
Bir parça deneyimle, kafamızın içindeki odaya girmek, doğru çekmeceyi açmak
ve istenilen konuyu, onunla ilgili olan tüm konularla birlikte çekip ayırmak
şaşılacak derecede kolay geliyordu bize."
"Bizim dinimiz,
Budizm'in bir şeklidir, fakat bunun karşılığını tam olarak verebilecek
bir sçzcük yok. Bizim inançlarımıza 'din', bizimle aynı inancı paylaşanlara
da 'içerideki kimse' diyoruz. Bizimkinden farklı inançları olanları da
'yabancılar' diye adlandırıyoruz. Şu anda Batı'da bilinen ve bizim dinimizi
en yakın olarak tanımlayabilecek sözcük Lamaizm'dir. Lamaizm bir noktada
Budizm'den ayrılır, şöyle ki bizim dinimiz gelecek için bir inanç, bir
umut besleyen bir dindir. Budizm ise bize göre daha negatif olup, bir umutsuzluk
dinidir. Biz, her şeyi görebilen bir Tanrı'nın her yerde, herkesi gözetlediğine
ve himaye ettiğine de kesinlikle inanmayız."
"Biz Tibetliler,
dünya insanının evrenin en gelişmiş ve en soylu varlığı olduğu görüşünü
asla kabullenmedik. Başka yerlerde çok daha yüksek yaşam biçimleri bulunduğuna
ve üstelik bunların atom bombası kullanmadıklarına da inanıyoruz. Ben Tibet'te,
gökyüzünde dolaşan garip gemilerden söz eden kayıtlar gördüm. Çoğu kişi
bunları 'Tanrıların Arabaları' diye adlandırmıştır."
"Astrolojiye
inanıyoruz. Bize göre astrolojik etkiler, bunları yeryüzüne yansıtan cismin
özelliğine göre değişen ya da renk kazanan kozmik ışınlardan başka bir
şey değildir. Elinde bir kamerası ve beyaz ışığı olan herhangi bir kişinin,
herhangi bir cismin resmini çekebileceğini herkes bilir. Kamera merceklerinin
üzerine çeşitli filtreler yerleştirilerek, çekilen bir fotoğrafın üzerinde
bazı özel değişiklikler yapılabildiğini de biliyoruz. Çok sayıdaki örnek
arasından üçünü, ortokromatik, pankromatik ve kızılötesini sayabiliriz.
İnsanlar da, aynı bu şekilde kendi kimyasal ya da elektriksel kişiliklerinin
üzerine vuran bir kozmik yayılmanın etkisi altında kalırlar."
"Biz Tibetliler,
insanlık şu anda içinde bulunduğu gerileme devrine girmeden önce, herkesin
astral seyahat edebilme, üstün görme gücüyle madde ötesi şeyleri görebilme,
telepati ve levitasyon ile havaya yükselebilme yeteneklerine sahip bulunduğuna
inanıyoruz. Söylentilere göre, bu gerileme devrinin nedeni, insanların
bu gizli güçleri kötüye kullanmış -onları bir bütün olarak insanlığın gelişimi
yerine, kendi çıkarları için kullanmış- olmalarıdır. En eski çağlarda,
insanlar telepati yoluyla birbirleriyle konuşabilirlerdi. Belli bir bölgede
yaşayan aşiretler, yalnızca kendilerine özgü bir sesli dille konuşurlardı.
Telepatik konuşma ise düşünce gücüyle yapıldığından, herkes tarafından
kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Telepati kötüye kullanıldığı için gücünü
yitirdiğinde, büyük bir kargaşalık aldı dünyayı."
|